İnsani İlişkiler

 

            a-İzmir Atatürk Lisesinde,İngilizce hocamız Sait Odyak

 

 

İnsanların bir arada bulundukları yerlerde, insani ilişkiler her zaman değişik modellerle ortaya çıkarlar.Sevgi,saygı,rekabet,fedakarlık kıskanma, öfke, hatta kavga ve daha niceleri bu ilişkilerin ürünleridir.Bütün bunlar o toplumun dokusunu örerler.

Oldukça uzun ve renkli geçen akademik hayatımdan hafızamda kalan birkaç davranışı bu günkü sohbetime konu yapmak istedim.

İzmir Atatürk Lisesinde İngilizce hocamız Sait Odyak idi.Bir lise müfredatından beklenmeyecek düzeyde bir İngilizce öğretiyordu.

Hiç sert.korkutucu değildi.Bir gün bizimle sohbet etmek ihtiyacını duyarak kısaca geçmişinden bahsetti: Çocukluğunda İzmir varoşlarından bir yerde oturuyorlarmış.Babasını erken kaybetmiş. Annesi çalışmaya giderek küçük Sait i okutuyormuş.İlkokulu bitirdikten sonra pek de yakınlarında olmayan ve hayranlıkla seyrettiği Amerikan Koleji'ne girmeyi burslu olarak kazanmış.Okulda zengin çocuklarının ve İzmir de yaşayan azınlıkların çocuklarının çoğunluğu oluşturduğunu tahmin edersiniz.

Sınıf hocası Sait e özel bir ilgi göstererek onun sınıf arkadaşlarından geri kalmamasına çalışıyormuş.

“okula temiz bir ayakkabı ile gelmek imkanım yoktu.Çünkü evden okula giderken çamurlu yollardan geçmek zorunda idim.Bazan eski bir pabucumla yola çıkıyor, okula yaklaşınca çantama aldığım temiz pabuçlarımı giyiyordum.Çok defa da yalınayak koşuyordum.Okula yaklaşınca bir sokak çeşmesinde ayaklarımı yıkayıp çantamdaki temiz pabuçlarımı giyiyordum.

İşte yaz kış böyle koşunca zoraki atlet oldum ve 100 metre şampyonluğunu kazandım.Kolejde burs alan öğrencilerin derslerinden başka spor veya bir san'at dalında da başarılı olması bekleniyordu.O mecburiyeti de böyle yerine getirdik' Bu konuşması hepimizi çok etkilemiş ve onu biraz daha fazla sevmiştik.

Burada yine bir parantez açmak ve bir fazilete ışık tutmak istiyorum:

Sait Hocayı pencereme konuk yapınca acaba kendisi hakkında daha fazla bilgi bulabilirmiyim ? diye internette Sait Odyak adı ile araştırdım ve bize hiç bahsetmediği bir başarısını gördüm : Türkiye cumhuriyetinin ilk yılında

1924 Paris Dünya olimpiyatlarında atletizm dalında Türkiyeyi temsil eden sporcumuz olduğunu öğrendim. Tevazuu bundan bahsetmesine mani olmuş görünüyor.

İkinci Dünya savaşı sırasında B.B.C. de spikerlik yapmış.Sonra İzmir Atatürk lisesi'ne İngilizce hocası olarak atanmıştı.

Bize yabancı dil öğretmenin formülünü şöyle vermişti:

“O dile yabancı olanlara yabancı dil, gramerle tanıtılır,ezberleterek öğretilir''der ve bol bol ezber verirdi:İngiliz Edebiyatı nın belli başlı şahıslarının hayatlarını anlatır onları bizden de İngilizce olarak anlatmamızı isterdi ve bu da bir devlet lisesi idi !

Kolejde okurken kendisine özel ilgi gösteren idealist hocaların benzer davranışlarını sınıfta zayıf öğrencilere şefkat ile yaklaşarak gösterir,belki onların yüzünde kendi çocukluğunu görürdü.

Bu anlattığım 60-65 yıl öncesi olduğuna göre,belleklerde  güçlü iz bırakan insani ilişkilere bir örnek olsun istedim.

Alman Hastanesinde bir gün bir hanım hastama Shelly olan soyadının nereden geldiğini sordum:”Eşim İngilizdir” dedi

İngiliz edebiyatında Percy Bısshe Shelly adında 19. yüz yılda yaşamış bir edbiyatçı vardı.o aile ile bir ilgisi olabilir mi ?diye sorunca hanımın gözleri hayretle açıldı ve

 -Evet eşim o aileden geliyor.Ama siz onu nasıl bilebilirsiniz ki.Çok önde gelen isimlerden biri değildi.

Biraz daha şaşırtmak için ezberlediğimiz hayatından bir iki cümle söyledim ve lisede iyi bir İngilizce hocamız vardı .dedim,İngiltereye gidince ben bunu anlatacağim dedi, Gördüğünüz gibi Sait Hoca, lisan öğretme metodunu uyguluyordu.

Öğretmenlerin hala en idealist insanlardan olduklarına inanıyorum. Yalnız biraz daha iyi yetiştirilebilseler. Bu da onların kabahatı değil.

                     b-Bir hoca-öğrenci ilişkisi

Konu öğretmenlerden açılınca bir öğretmen anımı daha anlatmak istiyorum:

Bir öğrencimin babasından aldığım mektup :

Pek muhterem Hocam 17 Ocak 1978, İstanbul

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 1976-1977 öğretim yılı mezunlarından öğrenciniz olan oğlum Dr.Ertuğrul Şemsettin Koçak’ın Almanya da ihtisaslaşmaya yönelik öğrenimini sürdürebilmesi için yakın ilgilerinize bilvasıta muttali oldum.

Hoca-öğrenci ilişkilerinin bu denli sıcak ve insancıl olması yönünden durum bendenizi bir baba olarak son derecede duygulandırmıştır. Kıvançlı ve sizlere minnettarım !.

İlgileriniz nedeniyle teşekkürlerimi ve minnet duygularımı naçizane belirtmeyi vicdani bir görev saydım...Sağ olunuz !.. Bilvesile selam ve saygılar sunarım.

M.kemal Koçak (öğretmen)

Fakültemizden mezun olan bir gencin Almanya da yer bulmasına yardımcı olmuştum.Almanya ile yakın ve uzun süreli ilişkilerim dolayısı ile doktorlara muhtelif kademelerde yer bulmakta güçlük çekmiyordum ,Hepsinden hemen daima teşekkür mektupları alıyordum..Ama bir tanesinin teşekkür mektubunu babasından almıştım ve o bir öğretmendi.Yapılanı, bir öğretmenin öğrencisine olan ilgisi açısından değerlendiriyordu.

                           c-Hocam Kazım İsmail Gürkan

Yıl 1957, Evliyim ve 1,5 yaşında bir kızımız var.Eşim Dr.Mücella Çapa da İç Hastalıkları Kliniğinde ihtisas yapıyor.Ben bir yıl önce Cerrahpaşa Cerrahi kliniğinde ihtisas süremi tamamlayıp başasistan olarak devam ediyorum.Doğal olarak bu başasistanlık süresi içinde kademeli doçentlik sınavlarına hazırlanmam gerekiyor.Mücella nın Üniversite İç Hastalıkları Kliniğinde ihtisas yapabilmesi için ancak maaşsız bir asistan kadrosu verilebiliyor.

Bu tür günlük sorunlar ile uğraştığımız bir sırada Klinik Direktörümüz Kazım İsmail Gürkan beni çağırdı. “Seni İngiltere ye göndermeyi düşünüyorum.

Orada araştırma imkanlarının daha bol olduğu bir ortamda doçentlik çalışmalarını yapar,tezini hazırlarsın. Dönüşünde de seni doçentlik imtahanına sevk ederim” dedi .Söylediklerini duydum,kulaklarıma inanamadım.

Hocam en erken iki yıl sonra girebileceğim Doçentlik imtahanımı düşünmüş, onun hazırlıklarını yapmam için imkan aramış,British councel ın vereceği bir burs için başvuru yapmamı söylüyordu.İşte burada İzmir de Ingilizce hocamız

Sait Odyak ın üzerimizdeki emekleri imdadıma yetişti :İngiliz Kültür Heyetinde yapılan dil sınavından geçtim ve on aylığına İngiltere ye gitmem mümkün hale geldi, Gelecek için bu yetişmemin asıl yükünü çekecek olan tahmin edebileceğiniz gibi Mücella idi,

Üniversite asistanlığı gibi güç bir çalışmayı 1,5 yaşındaki kızımızın bakımı ile beraber nasıl götürebilirdi. Fikrini sordum'' Biz başımızın çaresine bakarız ,Senin gelceğin içn gerekli'' dedi , Hiç tereddüt etmeden onayladı, Tabii evi kapayarak annesine taşındık,Fedakarlıklar ve emekler ziyan olmadı, Her şey istediğmiz gibi sonuçlandı.1959 da doçent,1966 da profesör oldum , Mücella da ihtisastan sonra muayenehanesini açtı Kayınvalidem ile de vefatına kadar 35 yıl berber oturduk,

İnsani ilişkilerden söz açınca Kazım İsmail Gürkan adı çok şeyler çağrıştırır; Cerrahpaşa cerrahi Kliniğ inde uzun bir koridor boyunca servisler vardır ve Bunlar da hocalara taksim edilmiştir.Zaman zaman ayni saatta vizıtede olurlardı. Bir gün Kazım hoca ile vizitede iken yan taraftan yüksek sesler gelmeğe başladı.Hemen arkasından bağırmalar duyulur oldu.

Viziteden sonra hocanın odasında iken olayı bilen biri sebebini anlattı:

O servisin hocası galiba biraz da haksız yere bir asistanı azarlamış.

Asistan da Ters bir cevap vermiş. Bu defa hoca iyice kontroldan çıkmış.Kazım Hoca olayı Sükunetle ve hafif müstehzi dinledi.Olacaği buydu dedi,Sonra izah etti :

“Kabahatlı dahi olsa kimseyi başkalarının önünde ve onurunu kırarark azarlamayın Her şeyi göze alarak ters bir cevap verir, altından kalkamazsınız, Odanıza çağirin isterseniz daha ağir konuşun özür bile diler'',

Senelerce sonra başka bir ortamda benzer bir durum oldu.Azarlayan bir cevapla karşılaşmadı ama ramak kaldığını hissettik. Biraz sonra odasında iken hiçbir şey ilave etmeden sadece Kazım Hoca ile birlikte şahit olduğumuz olayı ve Hocanın sözlerini bir anı olarak naklettim.Yüzüme gülerek baktı ve mesajı aldığını his ettirdi.

Kazım Hocamızı beyin kanaması sonucu hiç beklenmedik bir zamanda kaybettik. Ne kadar üzüldüğümü içimden nasıl bir şeyin koptuğunu tahmin edersiniz. Yıllarca ders verdiği anfisinde yapılan töreninde ben de söz aldım :

Bizim nasıl her şeyimizle ilgilendiğini,Türkçemizi,davranışlarımızı düzelttiğini,Cerrahi bilim ve sanatını öğrenmede gözümüzü onun yanında açtığımızı Çok iyi bildiği yakın tarihimizi her vesile ile bize naklettiğini ve kendisine çok şey borçlu olarak bizi çok erken bıraktığını anlattım.

Tören yerinden çıkarken kendisi ile çok iyi ilişkileri olmayan bir profesör

koluma girdi ve müstehzi bir eda ile “ sana da annen baban galiba bir şey öğretmemiş” dedi.Sadece yüzüne baktım ve anlaşılan öldükten sonra bile Hocanın meth edilmesine tahammülü yoktu diye düşündüm. ,

                d-Edirne TıpFakültesi ve Süheyl Ünver Hoca

Yıl 1974 :İşte insani ilişkilerde bir başka pencere.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Profesörler Kurulunda bir süreden beri Fakültemiz patronajında önce bir Tıp Fakültesi kurulması.öğretim elemanlarının yetiştirilmesi ve o fakülte için de öğrenci alınması görüşülüyor.Kazım Hoca bu fikri çok benimsiyor ve bunu Profesörler kurulunda hararetle savunurken heyecanlı bir konuşma yapıyor: Gelişememiş bir serhat şehrimize bir yüksek öğretim kurumu ile can verilmesi kutsal bir hizmet olur dedi.

Özel bir hastanesi de olan bir hocamız bu sözlerden çok heyecan duyduğunu nerede ise kendisini silahı kapıp hudut boyuna koşacak gibi hissettiğini ancak uygulanabilirliğinden şüphe duyduğunu biraz da hafife alan sözler ile söyledi.

Konuşmadaki bu müstehzi ifadeden çok rahatsız olan Kazım Hoca tekrar söz istedi, yüzü kararmıştı ve fırtına geliyordu:

''Vatan hudutlarını İstanbul hudutları ile özdeşleştirenlere tabii ki söylediklerim bir mana ifade etmez. Ayrıca endişe etmesinler onlardan böyle bir hizmet de talep edilmez'' dedi ve bitirdi.Sözünü bitirdi ama konuşan hocayı da bitirdi.

Bir süre sonra kuruluşunda görev aldığım ve açılışına kadar çalıştığım Edirne Tıp Fakültesi inşaatına gidişlerimizden bir tanesinde Edirne aşığı olan Tıp Tarihi ve Deontoloji hocamız Ord.Profesör Süheyl Ünver ile birlikte idik.Diğer bir Edirne sevdalısı olan,Kazım Hoca dan söz açıldı. Edirne deki bu gelişmeyi görmesini nekadar istediğimizi dile getirdik ve erken ölümüne bir daha hayıflandık.Töreninde yaptığım konuşmadan ve bir hocamızdan aldığım eleştiriden bahsettim.Görüşünü Sokrat tan bir anekdot ile açıkladı:

Sokrat yolda çarşıda dolaşırken onu gören talebeleri hemen etrafına toplanır kah sorular sorarlar.kah onun anlattıklarını dinlerlermiş.Öğrencilerinden bir tanesi :

-Efendim sizin bir öğrenciniz artık sizin öğretecek yeni bir şeyiniz kalmadığından hep bilinen şeyleri anlattığınızdan bahsediyor;diğer bir öğrenciniz de sizin gibi bir bilginin Atina ya bir daha ne zaman geleceğinin meçhul olduğunu söylüyormuş. Biz kararsız kaldık siz bu konuda bize bir şey söyleyebilir misiniz?

Sokrat gülmüş ve cevabı çok basit demiş:

-O beni yetersiz bulan var ya onu ben yetiştirmeğe, bildiklerimi vermeğe çok uğraştım ama verdiklerimi alamadı ve yükselemedi.Şimdi demek ki beni aşağıya çekiyor. Diğeri ise beni çoktan geçti.O da beni anlaşılan yukarıya yanına çekiyor.

(Süheyl Hoca dan dinlediğim bu anekdot çok hoşuma gitti;fakat lütfen hafızanızda kişilerden soyutlayarak saklayın)

                        e-Bir güzel tesadüf

Sevgili dostlarım,

İlgi duyup, zahmet edip ,her türlü medyada o kadar çok okuyacak, dinleyecek ,seyredecek imkanlar varken, penceremi tıkladığınız için size böyle hitap etmeye cesaret ediyorum ve teşekkür ediyorum..

Bu akşam muayenehanemden çıkıp yolun karşı tarafındaki eczaneye uğradım.Orada göz aşinalığından başka bir yakınlığımız olmayan bir bey ile adeta usulen selamlaştık.Ben ilacımı almakla meşgul iken bu zatın eczacı hanıma ‘'ne olur insanlar bir mekanda tanışmamış veya tanıştırılmamış bile olsalar bir arada oldukları zaman böyle bir selamlarını olsun esirgemeseler ‘'

Bunu söylerken bana da dönünce ben de konuşmaya katıldım:

‘'Hele bizim Akaretler Valide çeşmesi gibi nispeten fazla karışmamış eski sakinlerini muhafaza eden semtler için dediğiniz çok doğru olmalı .Ben İzmir'liyim geçmiş senelerde orada da semt skinleri tanışmıyor olsalar da birbirlerine yabancı gibi davranmazlardı.'' deyince ne tesadüf ben de İzmir'liyim babam Lise Hocası Sait Odyak tı deyince inanın bir an için acaba yanlış mı duyuyorum dedim.''Birkaç dakikanız varsa ve eczanede de bir bilisayar varsa size bir şey göstermek istiyorum dedim ve bu bahsin başında geçen ve İzmir Atatürk Lisesinde İngilizce hocam olup bende çok derin izler bırakmış olan hocam Sait Odyak hakkında bu yazımın baş tarafında ki yazdıklarımı okudum.Okumam bitip kendisine döndüğümde mendili ile gözlerini siliyordu..

Sevgili dostlarım, İnsani ilişkiler başlığı altında yazdıklarımı bundan güzel bir anı ile bitirebilir mi idim?