Doktorları eğiten hastalar !

         

Sevgili Dostlarım

Oldukça uzun yaşamımdan ve meslek hayatımdan bende iz bırakmış ve hatırımda kalmış pek çok hususlar vardır.

Birgün Mete nin İnternette çok beğendiğim sayfasında bana açtığı Pencere sine anılarımdan oluşan bazı yazılar koydum.Bu derbeder ve düzensiz yazılarıma gösterdiğiniz ilgi benim için bir pozitif enerji oluşturdu ve beni bu konu üzerinde  daha fazla durmaya sevk etti.

 Artık Bilimsel kongrelere bildiriler hazırlamak , mecmualara yazılar

yazmak için geçen uykusuz  geceler den kurtulmuşken beni yine bilgisayarın başına oturttunuz. Bu yaptığınız azizliği afetmiyeceğim.!

 Geçtiğimiz günlerde medyanın ve halkımızın haber olarak çok ilgisini çeken yüz nakli olayı bende bazı anıları canlandırd.

Bunları sizlerle paylaşmadan duramadım.İsterseniz buna da

         Doktorları eğiten hastalar deyin:

    1-Amsterdam da İnternational Symposium on Graves’ Ophthalmopathy de bir hasta (1991):
              

 Hastalıkları tanıyor, biliyor fakat hastaları tanımıyorsunuz;

Çok sınırlı bir konuda uluslar arası düzeyde olan bu symposiuma katılmıştım. Konusu, halkın zehirli guatr dediği ve ekseriya, az veya çok,  gözleri dışarı doğru fırlatarak çok da rahatsız edici olan bir rahatsızlıktı.

Konuşmacılardan biri gözleri ileri derecede dışarı fırlamış ve bakışlarında çok ciddi değişiklikler olmuş bir hastasını bizlere kendisini anlatması için beraberinde getirmişti.

Hastasının genç,kültürlü,zeki bir hanım olduğu her halinden belli idi.Doktoru kendisinin de bizlere söylemek istediği bir şeyler

Var mı?ı diye sordu.

     Sözlerine şöyle başladı;

-Bu hastalığım iki sene evvel başladı.Doktorlarımın bütün gayretlerine rağmen her geçen gün biraz daha arttı.hekimlerin başarılı olamadıklarını gördükçe sık sık hekim değiştirdim.

Bu nedenle de hastalığım kadar hekimleri de tanıdım:

 Sizler bana nasıl bir tanı koydu iseniz ben de hekimleri tanıdım.

Hepiniz maalesef sizin için ilginç bir hastalığa rastladığınız zaman gördüğünüze sevindiğinizi lütfen hastalarınıza belli etmeyiniz.Hastanız kendisini kobay gibi hissetmesin.Elinizden bir şey gelmiyor olabilir.

Hiç olmazsa üzüntüsünü paylaştığınızı hissettirin.

 Hasta,neticede son golünü de attı:

Okullarınızda size hastalıkların yanında hastaları da anlatsınlar.

Bilse belki de bu dersin adını da söyleyecekti.

Kürsüden inerken büyük bir alkış koptu ve bütün deneyimli doktorlar, ilim adamları en etkili bir Deontoloji  dersini hastalarından almışlardı.

 2-Ünlü İngiliz Plastik Cerrahı Prof.Churchill in Kitabının ön sözüne aldığı bir hastasına ait sözleri :

    İngiliz Kültür Heyeti British Councıl ın bursu ile İngiltere ye

   gittiğimde tanıma fırsatı bulduğum İngilterenin ünlü Plastik Cerrahlarından  Profesör Churchill

Profesör yeni bastırdığı Plastik Cerrahi kitabından bir nüsha bana hediye etmek nezaketini gösterdi.

Plastik Cerrahi doğrudan ilgilendiğim bir konu olmadığından önce önszünü okumak istedim.Orada, kendisini çok etkileyen ve bıçağının altına yatan hastalarının iç dünyasını çok güzel anltan bir hastasının söylediklerine yer vermiş.

 1969 yılında okuduğum bu önsözü hala hatırladığıma göre bende de ne kadar iz bıraktığı anlaşılabiliyor.

Yüzü bir yanıkla fena halde deforme olmuş bir hastası niçin ameliyat olmak istediğini şu sözleri  ile naklediyor:

 Doktor ! Ben yüzümün bakılır gibi olmadığını biliyorum.Her zaman da aynaya bakmıyordum. Bir süreden beri evimde bütün aynaları da kaldırdım. Hatta zaman zaman yüzümün bu günkü görüntüsünü de unuttuğum oluyor.Kendime ait bir şeyi hatırladığımda kendimi eski yüzüm ile de hatırlayabiliyorum.

Ben yüzümün arkasındayım.Artık, yüzüme önden bakmak zorunda olanlar için üzülüyorum.Bana bakarken onların yüzlerindeki  ifade beni  kendi yüzümden daha fazla üzüyor ve korkutuyor Ne olur benim yüzüme bakanlarda artık o yüz ifadelerini görmeyeyim.

 Değerli hekimlerimiz sayesinde bu üzüntüler geride kaldı Türkiye de Antalya da yapılan çok başarılı bir ilk yüz nakli ameliyatının mutlu sonucunu görüyorsunuz.


Değerli dostlarım ,

Türkiyede ilk defa başarı ile yapılan bu ameliyat, ülkemizde bunun hangi düzeye geldiğinin bir kanıtıdır. Bu asla küçümsenecek bir olay değildir.Medyamız da bu başarıyı her dalda hak ettiği şekilde işlemiştir. Bu konuda sessiz kalan bir kişi vardı o da bu başarıyı gösteren Prof. Dr. Ömer Özkan ve ekibi idi.

Medyayı yakından takip ettim.Hiçbir taşkın heyecan belirtisi göstermediler.Sanki bu işlem her gün her yerde rutin olarak yapılıyormuş gibi medya ya alçak gönüllü ve sakin bir ruh hali ile konuştular.Bu mesleki asaletleri beni başarıları kadar etkiledi ve mutlu etti.Hepimize örnek olsun.

3-Kanser hastası bir doktorun meslektaşlarına vasiyet içinde serzenişleri;


    Kanserden hayatını kaybeden Anestezi ve Reanimasyon uzmanı

       Dr. Aydemir Yalman ın hazin hayat hikayesini 14 Mart 2012   

       Tarihli Hürriyet gazetesinde okuduğum zaman çok sarsıldım.

       Birbuçuk yıllık tedavi sürecinde yaşadıklarını kaleme almış.

       Meslektaşlarına hitaben yazdığı mektubunda bir hasta olarak  hastaneye ilk gittiğinde doktorlardan beklediği hissi ilgiyi göre-       memenin    şokunu yaşamış.

Doktorlarla ilk karşılaşmasını onların davranışlarını Dr.Aydın Yalman. ,gazetenin Sağlık Habercisi ve bu konudaki deneyimleri sağlık camiasında çok iyi bilinen sayın Mesude Erşan‘a şöyle nakletmiş.:

 Istanbulun büyük Üniversite hastanelerinin birinde Kulak-Burun-Boğaz onkolojisi ile uğraşan bir doktordan randevu aldım.İçeri çağrıldığımdaTümör Konseyinde  bulunan hiçbir doktor bırakın geçmiş olsun demeyi yüzüme bile bakmadı.Doktorum filmleri negatoskopa yerleştirdi.Herkes büyük bir dikkatle onları izledi ve ameliyatın ne derece radikal yapılacağı konusunda karar verdiler.En son olarak da radyasyon onkoloğu olduğunu sandığım hoca o bölgeye radyasyon verilebileceğini ama gözün zarar görme olasılığının yüksek olduğunu

söyledi. Hakkımda bu karar alınıp elime anestezi muayene kağıtları tutuşturulana kadar donmuş bir şekilde olanları izledim.

Başıma gelenlerin şokunu yaşarken,bir de hastalananın doktor olarak ne kadar değersiz olduğumu düşündüm.Oysa onkoloji ile uğraşan doktorların ve sağlık çalışanlarının söylediği ilk söz,bu hastalıkta moral ve motivasyonun çok önemli olduğu değil midir?

 Mesude Erşan,Dr.Aydemir yalman ile görüşmesinden şu önemli noktaları vurguluyor:

Bedeni, zorlu radyoterapi ve kemoterapileri alırken ruhuyla kimsenin ilgilenmediğini anlatan Yalman’a bir sınıf arkadaşının tavsiyesi üzerine

Kanser hastaları ile çalışan bir psikolog evinde psikoterapi yaptı. Yalman, yaşadığı hayat kırıklıklarını da bu psikoloğun cesaretlendirmesi ile kaleme aldı.Bu zorlu süreçte öğrendiklerini meslekdaşları ile şöyle paylaştı:

 1.Bir hekimin hastasına hele kanser hastasına daha duyarlı yaklaşması gerektiğine inandım.

2.Her hastanın bir birey,bir insan olduğunun asla unutulmaması en azından kendisi ile konuşurken yüzüne bakılması ve yazılı onam için

yapılan bilgilendirmenin gerçek anlamına uygun yapılması gerektiğine inandım.Doktor olmama rağmen kemoterapinin yapacakları açık açık anlatılmadığı için ilk tedaviden sonra panik atak yaşadım.

 3. Başta kanser hastaları olmak üzere,eğer mümkün ise tüm hastalara psikolojik destek sağlanmasının çok önemli olduğuna inandım.Basit bir örnek verecek olursam yazmağa başladığımda yaşadıklarımı tekrar hatırlamak beni çök rahatsız etti.Ama psikoloğum bunu yapabileceğimi defalarca söyleyerek beni yüreklendirdi ve sizlerle hastalık sürecimi paylaşabildim.

 İlave notum (E.D.):

Hasta bünyesinde moralin ve inancın,  hem vücut direncine hem de bağışıklık sistemine pozitif etkisi olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir.Placebo ilaçların etkisi bunun çok ufak bir örneğidir.

( Not:Penceremin fihristinde uyku ilacı ve placebo başlığı altında okuyacaklarınız bu konunun bir tamamlayıcısıdır. )

 Amerika Birleşık Devletleri nde ayni hastalıktan muztarip olan hastaların gerçekleştirdiği Sivil Toplum Örgütleri nin üyeleri birbirleri için en güçlü moral desteği sağlamaktadırlar.

İnternette bu tür örgütlenmelerin sayısız örneklerini bulabilirsiniz.

 Bir süre önce okuduğum Neuroendocrin Factors in Breast Cancer

(Meme Kanserinde Sinir ve İçsalgı Bezlerinin Rolü) adlı kitabın ön sözünde yazarın yazdığı şu satırlar dikkatimi çekti:

 Her tecrübeli hekim hastalarının kendisine  “Bu hastalığımın üzüntü    ile ilgisi var mı ?” diye sorduğunu hatırlar . Şimdiye kadar  muhtemelen bu soruya hayır diye cevap verilmiştir.Bu kitabı okuduktan sonra hayır denmese bile rolü olabilir denebilecektir.

 Ayni kitapta uzun yıllardan beri şahısların kişiliklerinin meme kanserin in oluşumunda etkili olabileceği üzerinde durulmuş   Eski Yunan medeniyetinde ünlü hekimlerden Galen de melankolik kadınlarda meme kanserinin daha sıklıkla ortaya çıktığına dikkat çekmiştir. Bu gün de iyi bir meme kanseri tedavisi gördükten uzun yıllar sonra ağır bir ruhi travma geçirmiş olan hastalarda nüksetme olaylarının daha sık ortaya çıktığı da gözlenmiştir.

 

Kitaptan yaptığım alıntı: